Bazı seyahatlerin uzun uzadıya planlanmadan yapılması her zaman heyecan verici olur. Siz planlamasanız bile gittiğiniz yer sizin için planlar yapmıştır zaten. Paris böyle bir yer. Nereye gideceğinizi hiç planlamasanız bile ilk gitmek isteyeceğiniz yerin Eiffel Kulesi olduğunu bilirsiniz.

Uçaktan indikten sonra yaklaşık 40 dakikalık bir tren yolculuğu ile konaklayacağım yere vardım. Eşyalarımı bıraktıktan sonra metro ile Paris’in kalbine, yani Eiffel Kulesine doğru yola koyuldum.


Paris’in her zaman iyi bir fikir olduğunu söylerler. Benim için bu fikir metrodan indiğim anda gerçeğe dönüştü. Eiffel kulesini ilk ziyaretim öğleden sonraydı.
Seine Nehri boyunca yürüdüm ve yavaşça kuleye yaklaştım. Orada duruyordu. Uzun, karmaşık ve fotoğraflarda gördüğümden çok daha zarif. Burayı ziyaret etmeden önce nasıl oluyorda bir demir yığının bir şehrin simgesi haline geldiğini düşünüp duruyordum.

Çimlere oturup turistlerin ve yerli halkın baharın tadını çıkarmasını izledim. Çocuklar oynuyor, çiftler sıcak havanın tadını çıkartıyor. Sokak müzisyenleri yakınlarda nazik melodiler çalıyordu. Eyfel Kulesi sadece bir anıt gibi görünmüyordu. Paris’in kalbi gibi hissettiriyordu.


Cesur Bir Başlangıçla İnşa Edilen Kule
Eyfel Kulesi 1887 ile 1889 yılları arasında mühendis Gustave Eiffel tarafından 1889 Exposition Universelle (Dünya Fuarı) için görkemli bir giriş kapısı olarak tasarlanarak inşa edilmiş. İlk başta pek sevilmemiş. Birçok Parisli onu “demir canavar” olarak görmüş ve dilekçeler vererek kaldırılmasını talep etmişler. Ancak zaman her zaman olduğu gibi bakış açısını değiştirmiş.

Başlangıçta 20 yıl sonra yıkılması planlanan Eyfel Kulesi, iletişim ve bilim alanındaki değeri, özellikle de radyo kulesi olarak kullanılması nedeniyle kendini kabul ettirmeyi başarmış.
Peki bugün? Eyfel Kulesi, dünyanın en çok ziyaret edilen ücretli anıtı. Kuleyi ziyaret etmek ücretsiz ama kuleye çıkmak isterseniz belli bir ücret ödemeniz gerekiyor.
31 Mart 1889 yılında açılan Eiffel Kulesi 330 Metre yüksekliğinde. Yılda 7 milyondan fazla ziyaretçiyi ağırlıyor.

O öğleden sonra Pont d’Iéna köprüsünden geçerek en güzel panoramik manzaraların açıldığı Trocadéro Bahçeleri’ne doğru yürüdüm. Fakat yorgunluk ve uykusuzluk daha fazla dolaşmama izin vermedi.
Ertesi gün gün batımından hemen önce kuleye geri döndüm. Güneş Paris silüetinin arkasına batarken gökyüzü pembe ve turuncu tonlarına büründü.


Sonra beklediğim an geldi.. gece çöktü. Eyfel Kulesi parıldamaya başladı. Her saat başı yanıyor 20.000 parıldayan ampulün beş dakika süren göz kamaştırıcı bir gösterisi. Trocadéro’dan izlemek gerçek üstüydü. Kalabalık nefesini tuttu insanlar alkışladı ve telefonlar bu büyülü anı yakalamak için aydınlandı. Bu kadar çok insanın bir araya sadece bu anı yakalamak için toplanması gerçekten inanılmaz.


Gazze düştü aklıma… Savaşta ölen çocuklar… Bir bombanın patlama anındaki yaydığı ışık Eiffel kulesinin gösterisinden 30 kat daha parlakmış. Tek fark biri turistleri sevindirir, diğeri çocukları öldürür…
Eiffel kulesini ziyaret ederseniz hem gündüz hem gece ziyaret etmeyi unutmayın. Tamamen farklı bir manzara ile karşılaşacaksınız.
Kahvenizi alın, çimenlere oturun ve şehrin sizin için planlar yapmasına izin verin.
Kalın Sağlıcakla