Merhaba Arkadaşlar;
Bir süredir kahve muhabbeti bölümü içerisinde misafir yazarlar ağırlamayı planlıyordum. İlk misafir annem ve annemin Kore seyahati ile ilgili gözlemleri. Keyifli Okumalar.

Bana sürpriz olan Güney Kore / Seoul seyahati planını öğrendiğim gün başlayan heyecanım; Seoul’e ulaştığım andan itibaren, ayrıldığım son ana kadar bana eşlik etti.
Seoul’den, çekirdek aileme 10 yıl önce katılan ve bizimle yol arkadaşlığı yapan kızım Heejung’un doğduğu topraklara gitmek; onun kültürünü, toplumsal değerlerini öğrenmek, ailesiyle tanışacak olmak heyecanımı katladı.


Epey sıcak ve nemli bir havada, bir akşamüzeri indim Seoul’e. Incheon Havalimanı’nda oğlum ve kızımla kucaklaştıktan sonra, takım elbiseli beyaz eldivenli taksi şoförünün kibar karşılaması sonrası Mangwon’a doğru yola çıktık. Kore Yarımadası’nın 4. büyük nehri olan Han Nehri üzerinde kurulu 31 köprüden biri olan Banghwa Bridge’in kızıl rengi, Seoul’deki ilk akşamımızda gün batımına eşlik ederek bana adeta görsel bir şölen sundu.
59 yaşında, 11 saatlik bir uçak yolculuğu sonrası erkenden uyuyup enerji depolamam gerekiyordu.

İlk gün Mangwon’daki evimizden çıkıp kırmızı tuğlaların yoğunlukta kullanıldığı; küçük dükkânların, kafelerin arasından metro istasyonuna yürüdük. Daha sonraki günlerde metronun Seoul için ne kadar önem taşıdığını anladım. Seoul’de 1974 yılında hizmete açılmış, dünyanın en uzun işletmeli metro ağı mevcut. Seoul’u adeta yerin altında birleştirmişler. 18 hat, 627 istasyon ile günde 9,8 milyon yolcu taşındığını öğrenince hayran kaldım. Metro ile Bukchon Hanok Village’e geçtik.


Seoul’un Jongno-gu bölgesindeki Gyedong-gil’de yer almakta. Hanok, Kore’nin geleneksel konaklarına verilen ad. Geneli bugüne kadar özenle korunmuş, bir kısmı restore edilmiş köy evleri mimarisi ve bahçeleriyle sizi büyülüyor. Eski ve geleneksel kapı ve pencerelere olan ilgim nedeniyle keyifle gezdiğim, bol bol fotoğraf çektiğim ve çektirdiğim bir bölge oldu. Köyü gezerek yukarı doğru çıktıkça Seoul’un modern manzarasıyla tezat oluştursa da, eski ve yeni Seoul’un nasıl bütünleştiğine hayranlıkla tanıklık ediyorsunuz.
Bölgede hâlâ yaşayan sakinleri rahatsız etmemek için, eğer bölgedeki pansiyonlardan birinde kalmıyorsanız saat 10.00–17.00 arası bölgeyi ücretsiz ziyaret edebilir; en tepedeki kafede kahve içip manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz.


Akşam Seollogwon’daki bir Korean Traditional Restaurant’ta aile tanışma yemeği için bir araya geldik. Geleneksel Kore mutfağını, yine geleneksel Kore sunumu ile eşsiz tatlar eşliğinde deneyimledim. Çeşitliliği ve soslarıyla dikkatimi çeken Kore mutfağının sıcak aile atmosferiyle birleşmesi bize unutulmaz bir akşam yaşattı. Bu güzel gece için Seoul’deki aileme sonsuz teşekkürler.

Güne Starfield Coex alışveriş merkezi ile başladık. 154.000 metrekarelik alana sahip; içinde beş plaza, yüzlerce mağaza, iki yemek alanı, bir sinema, Coex Akvaryumu ve büyük bir kütüphane bulunmakta.
Bir kütüphane hayal edin: 2.800 metrekarelik alanda 50.000 kitap, 600 dergi, e-kitap hizmeti… Dilerseniz beğendiğiniz kitabın elektronik versiyonunu tabletinize yükleyebileceğiniz bir kitap cennetindesiniz. 10.30–22.00 saatleri arasında açık olan kütüphane, mağazaların tam ortasında yer alıyor.


AVM’de birkaç saat geçirdikten sonra Bongeunsa Budist Tapınağı’na geçtik. Büyük Buda heykeline doğru yürürken lotus çiçekleri karşılıyor sizi.
Kökleri çamurda, gövdesi suyun altında, yaprakları suyun üstünde olan lotus çiçeği; yaşamın farklı yönlerinde var olan zorluklarla başa çıkmanın sembolü. Budizm’de “ruhsal uyanışın ve aydınlanmanın” temsilidir.

Budist tapınakları, Buda’nın saf topraklarını ve çevresini temsil ediyor; bu nedenle barışa ilham vermek için tasarlanıyor. 2015 yılında yapılan nüfus sayımına göre, Kore halkının %15’inin Budizm dinine bağlı olduğunu öğrendim.
Aktif olarak ibadete açık olan tapınağın ibadet alanına ayakkabılarımızı çıkararak, sessizlik içinde giriyoruz. Bende meditasyon hissi uyandıran, huzur veren bir ibadet şekliydi. Rengârenk çiçeklerin sunulduğu, tütsülerin yakıldığı ibadet alanında ahşap işçiliği ve tavan işlemeleri dikkat çekiyor. Renkli boyalarla süslenmiş olsa da ibadet alanları sade, soft tonlara hâkim. İbadet edenleri rahatsız etmemek için ziyaretimizi kısa tuttuk.
Budistlerin lotus fidanı ve kendi yetiştirdikleri pirinçleri satarak tapınak giderlerini karşıladıklarını öğrendiğimde, bunun pek çok insana ilham olabileceğini düşündüm.


Üçüncü günümüzde Dongseon-dong’daki Heathergrove Cafe’ye geçtik. Dünya tatlısı bir çift işletiyor: Seungmoon ve Songmin. 10 yıl önce tanışmış, birlikte tatil yapmıştık; uzun bir aradan sonra yeniden bir araya geldik. Onlar benim Kore’deki ailem.
Bugün enfes vegan pancake’lerinden doyasıya yedim, bana özel bir sunum hazırlamışlardı. Çok mutlu oldum, çok teşekkür ederim. Heathergrove çok güzel dizayn edilmiş bir kafe; yıllardır biriktirdikleri oyuncak koleksiyonları ortama özel bir anlam katıyor. Ayrıca vegan sandviç ve çorba da mevcut. Çok güzel birkaç saat geçirdiğim sevgili aileme, bana kendimi özel hissettirdikleri için minnettarım. (Instagram’dan takip etmeyi unutmayın!)


Her sabah önünden geçtiğimiz kafe, bu sabah yine çok kalabalıktı. “Burada mutlaka kahve içeceğiz.” diyerek kozmetik mağazalarının, hediyelik eşyaların satıldığı dükkânların yoğun olduğu sokaklarda gezip, sokak sanatçılarına kara kalem portremi çizdirdikten sonra Myeongdong Katedrali’ne geçtik.
Katedral, Jung bölgesindeki Myeongdong semtinde bulunuyor. 1874 yılında inşa edilen katedral, hâlâ aktif olarak ibadete açık. Yüksek merdivenlerden çıkarken mimarisi göz kamaştırıyor. Kızıl tuğlaların yeşille bütünleştiği bir meydana çıkıyorsunuz. Katedralin, Seoul’ün kalbinde yer aldığı söyleniyor; mutlaka ziyaret edilmeli.


Kısa bir metro yolculuğu sonrası Itaewon’a geçtik. Geniş bir cadde üzerinde kebap salonları, unlu mamuller, baklava ve lokum çeşitleri; et, tavuk ve döner yiyebileceğiniz birçok Türk işletmesine rastlıyorsunuz. Sabah kahvaltımızı yaptığımız pastanede çok sayıda Türk müşteri de vardı.
Kore mutfağını ve sokak lezzetlerini tatmak isterseniz Mangwon Pazarı’na mutlaka gitmelisiniz. Meyveden sebzeye, çiğ ya da pişmiş her türlü et, tavuk, balık çeşidini bulabilir; sokak satıcılarından alıp ister ayakta ister gezerken yiyebilirsiniz.
Mandu’nun tadına bakabilir, morina ya da mezgit balığından yapılan fish cake yiyebilirsiniz. Ve tabii tatlıların tadına da mutlaka bakmalısınız!
Benim favorim Hotteok — iç harcında kakao, tarçın, toz şeker, fındık ve ceviz var. Bir diğer favorim ise Tteok (pirinç keki); rengârenk, yumuşacık, hafif lezzetler.


Bu sabah Yongsan’daki Savaş Hatıra Müzesi’ni ziyaret ettik, beni çok duygulandırdı. Müzenin girişinde Kore Savaşı’na asker, hemşire, mühimmat gönderen tüm ülkelerin bayrakları yer alıyor. İçeride savaşta hayatını kaybeden askerlerin isimlerinin yazılı olduğu anıtlar mevcut.


Müzede her ülke için özel bir bölüm düzenlenmiş. Ülkemin bayrağını görmek, şehitlerimizin adlarını okumak, Süleyman ve Ayla’nın fotoğraflarını görmek beni onurlandırdı. Türkiye’den 741 şehit, 2147 yaralı, 204 esir ve 175 kayıp mevcut.
Farklı ülkelerden gelip bu topraklarda hayatını yitiren, gazi olan tüm askerleri saygıyla anmak istiyorum.


Günün sonunda Myeongdong bölgesinden teleferik alanına geçtik. Teleferikle Namsan Seoul Tower’a çıktık. Resmî adıyla YTN Seoul Kulesi, 236 metre yüksekliğinde; 1971 yılında tamamlanmış.
Önceleri yürüyerek çıkılan kuleye, Haziran 2009’da teleferik hizmeti eklenmiş. 20 kişilik kabinlerle ulaştığınız zirvede eşsiz bir manzara sizi bekliyor. Gün batımını kaçırdık ama gece ışıl ışıl Seoul büyüleyiciydi.


Yeni bir güne Gyeongbokgung Sarayı ile başladık. 1395 yılında inşa edilen saray, beş büyük sarayın en büyüğü. 16. yüzyılda savaşta yanmış, 19. yüzyılda yeniden inşa edilmiş.
Saray adeta açık hava müzesi gibi. Bahçeleri, yapıları, Kore’nin kültürel mirasına hayran bırakıyor.


Son günümde, kızımla birlikte geleneksel Kore giysisi Hanbok giyip saraya fotoğraf çektirmeye gittik. Rengârenk Hanbok’lar, aksesuarlar, neşeli anlar… Oğlum da her anımızı kamerayla kaydetti.


Geleneksel giysilerle gittiğinizde giriş ücretsiz. Changgyeonggung Sarayı’nın bahçeleri, göleti, serası büyüleyici. Sera 1909’da inşa edilmiş; 21.00’e kadar açık. Gölet etrafında yürümek, doğanın içinde olmak tarifsiz bir huzur veriyor.


Günün sonunda, son gecemde, Mangwon’daki P.P Cafe’de kahve içtik. Küçücük mekânda kahve yapan beyefendinin sakinliği insana huzur veriyor. Kahvenizi yudumlarken adeta bir kahve müzesindesiniz.
Gelirken beni kızıl rengiyle büyüleyen Banghwa Bridge’in sabahın erken saatlerindeki güzelliğiyle beni uğurlaması çok anlamlıydı.


Geleneklerine bağlı, son derece çalışkan, saygılı ve modern bir ülke olan Güney Kore’de geçirdiğim her anı hiç unutmayacağım.
Oğlum Anıl’a, kızım Heejung’a ve Kore’deki muhteşem aileme çok teşekkür ediyorum.
Tüm sevgimle hepinizi kucaklıyorum.




